“BİLİMDE RÖNESANS” – Da Vinci STI
15. ile 16. Yüzyıl arasında, bir dönem bitti ve yeni bir dönem başladı. Felaketlerle, hastalıklarla ve çatışmalarla uğraşan Avrupa; bilimi, sanatı ve insanı keşfetti. “Yeniden doğuş anlamına gelen” bu dönemden önce; Avrupa’da insanın kıymeti hiç bilinmiyor; yüz binlerce insan sudan sebeplerden idama mahkum ediliyor; işkenceye maruz bırakılıyor; sürekli devam eden savaşlar nedeniyle büyük kıtlıklar, sefaletler ve kargaşa kol geziyordu. Başka bir deyişle; insanın hiçbir değeri yoktu.
Bu karanlık dönemde, Doğu’ya yapılan Haçlı Seferleri ile Batı Doğu ile tanıştı. Batılı alimler, o dönemde bilimin, tıbbın, astronominin ve mimarinin merkezi olan Doğu’daki kütüphaneleri, kitapları keşfetti ve burada edindikleri bilgi birikimini beraberinde Batı’ya götürdü. Endülüs Emevileri’nin de beraberinde bölgeye götürdükleri astronomi, devlet – vatandaş ilişkisi, hukuki ve sosyal haklar, mimari, sanat ve bilimsel yöntemler gibi konular Avrupa’da skolastik düşünceyi yıkmaya başladı.
Matbaanın geliştirilmesiyle birlikte, daha evvelden yalnızca belirli bir kitlenin himayesi altında olan kitaplar çoğaltıldı ve bu sayede bilimsel düşünce tüm Avrupa’ya yayıldı.
Bilimin yayılmasıyla birlikte, insanlar yaşadıkları dünyayı, evreni ve canlıları merak etmeye ve düşünmeye başladı.
Bu düşünen insanlar, bir harikuladelik olduğunu hissettikleri her sıra dışı detay üzerinde düşünmeye ve incelemeler yapmaya koyuldu.
Canlılarda, doğada ve hatta evrende karşılaştıkları mühendislik detayları karşısında hayrete düşüyor; bu detayları kendi tasarımlarında uygulamak için hemen harekete geçiyordu.
Doğadaki matematik ve mühendislik; düşünen insanlar için ilham kaynağı oldu. Aldıkları bu ilhamla, mükemmel sanat eserleri üretiyor; teknoloji de ilerliyor; ilerleme sağladıkça daha çok merak ediyor; daha çok araştırıyor ve daha çok inceliyordu.
Canlılardaki teknolojik özellikleri fark ettikçe, hayvanlara, doğaya ve hatta bir zamanlar hiçbir değeri olmayan insana değer vermeye; insanı koruyacak kanunlar arayışına çıkmaya başladılar.
İşte tarihte bir dönem, herkesin bir bilim-hayranı olduğu Rönesans böyle doğdu.
21. yüzyılın şartları; 15. yüzyıldan hiç farklı değil. İnternet çağında olmamıza rağmen, bugün dünyanın birçok yerinde, halen bilgiye erişimi olmayan toplumlar var. İnternet bağlantısının bir hayal olduğu bu toplumlarda; birçok çocuk hayatı boyunca tek bir kitap sahibi bile olamıyor. Bilim adamı olma hayali şöyle dursun; okuma yazma öğrendiğini bile hayal eden yüzbinlerce çocuk var.
Avrupa’da, Ortadoğu’da dünyanın her yerinde çok büyük bir karmaşa ve çatışma hakim. Salgın hastalıklar, stres kaynaklı hastalıklar, açlık dört bir yanda… Bugünkü sorunların, 15. yüzyılın sorunlarından çok da farklı olmadığı bilinen bir gerçek. Bilinmeyense; sorunların hepsinin kökeninin aynı yere uzanması: Düşünmek!
Düşünmek için, bilime yani bilgiye erişim olması gerekir. Her sabah gözlerini açtığında, karşısına çıkan dünyadaki harikalıklar üzerinde düşünmeye başlayanlar; canlılara, doğaya, insana değer verir. Sadece kendi için değil; dünyadaki insanların rahatı ve huzurunu sağlamak için yaşamaya başlamanın yollarını arar. Hem topluma, hem dünyaya faydalı bireyler haline gelirler. Vizyonları, idealleri ve hayalleri büyük olur. Vakitlerini ve enerjilerini, insanlara faydası olacak konulara harcarlar. Kargaşadan, çatışmadan ya da kavgadan yana değil; sevgiden, merhametten, dayanışmadan yana tavır alırlar. Sevginin, güvenliğin, huzurun esas olduğu toplumlarda, sanata ve estetiğe duyulan ilgi artar. Gıda, temiz su, can güvenliği gibi temel ihtiyaçları giderilmiş toplumlarda; insanlar keşifler, icatlar yapmaya, sanatla uğraşmaya ve kendilerini geliştirmeye daha çok vakit ayırabilir; büyük mucitler, heykeltıraşlar, ressamlar daha sık yetişir.
Da Vinci STI’nın misyonu; ikinci bir Rönesans dönemi başlatmaktır. Başka bir deyişle ise; bilimin, sanatın, teknolojinin altın çağının yaşanacağı; bilimin dünyadaki insanlara hizmet edeceği; insanların yeniden düşünmeye başladığı bir çağın doğuşuna öncülük etmektir.